Kısa not: Bu analiz Eurostat’ın 2025-I (2025’in ilk yarısı) verileri, VaasaETT uzman yorumları ve 2024–2025 karşılaştırmalı değişimlere dayanmaktadır.

Avrupa enerji tabloları 2024’ten 2025’in ilk yarısına kadar geçen dönemde belirgin iki eğilim sergiledi: birincisi, ülkeler arasındaki nominal fiyat farklılıklarının korunması; ikincisi ise bazı ülkelerde (özellikle Türkiye ve Moldova) fiyatların ulusal para cinsinden hızla yükselmesi. Elektrikte batı-kuzey Avrupa’da yüksek seviyeler korunurken, Doğu Avrupa ve bazı aday ülkelerde göreli olarak düşük fiyatlar devam ediyor. Doğal gazda ise uç değerler daha belirgin; İsveç, Hollanda ve Danimarka gibi ülkelerde 100 kWh başına nominal fiyatlar yüksek seyrederken, Gürcistan ve Türkiye listenin diğer ucunda yer alıyor.

Türkiye’deki değişim: iki uçlu bir hikâye

Eurostat verilerine göre Türkiye hane halkı elektrik fiyatlarında nominal olarak Avrupa’nın en ucuz ülkelerinden biri konumunda: 100 kWh başına yaklaşık 6,2 euro (yaklaşık 304 TL). Satın alma gücü standardına (PPS) göre düzelttiğimizde de Türkiye 14 PPS ile AB ortalaması 28,6 PPS’in hayli altında; yani gelir düzeyi dikkate alındığında elektrik görece erişilebilir kalmaya devam ediyor.

Buna karşın, 2024 ve 2025’in ilk yarıları arasında Türkiye elektrik fiyatlarında ve özellikle doğalgazda yüksek artışlar dikkat çekti. Elektrikte Moldova ile birlikte yüzde 50’nin üzerinde artış göze çarparken, doğalgazda ulusal para cinsinden artış Türkiye’de yüzde 28,2 ile Avrupa’da en yükseklere çıktı. Bu iki veri, fiyat düzeyinin hâlâ görece düşük olduğu Türkiye’de bile tüketicilerin 2024–2025 döneminde faturalarında belirgin bir yük artışı yaşadığını gösteriyor.

Artışın arkasındaki temel mekanizmalar

Türkiye’deki hızlı fiyat artışını açıklarken birkaç etkenin birleşimine bakmak gerekiyor. Eurostat raporu ve enerji danışmanları (VaasaETT gibi) bu tür farklılıkların arkasında genellikle şu başlıca dinamikleri işaret ediyor:

Uluslararası gaz piyasası ve arz sözleşmeleri: Avrupa’nın 2022 sonrası dönemdeki yeniden yapılanması (özellikle LNG alımlarının artması ve uzun dönem kontratların gözden geçirilmesi) fiyatların ülke bazında farklı yansımalarına yol açtı. Türkiye’nin fiyat artışında kısa vadeli spot piyasa dalgalanmaları ve LNG maliyetleri etkili olmuş olabilir.

Kur hareketleri ve ulusal para birimi: Türkiye’de fiyatların TL cinsinden hızla yükselmesinde Türk Lirası’nın değer kaybı dolaylı olarak fiyatlara yansımış; enerji ithalatı maliyetleri TL’ye çevrildiğinde tüketici fiyatlarına daha güçlü bir geçiş yaşanıyor. Bu, ulusal para birimindeki değer değişimlerinin enerji faturalarına doğrudan etkisini öne çıkarıyor.

Sübvansiyon ve tarife yapılarındaki değişiklikler: Bazı dönemlerde kamu desteklerinin azaltılması veya çapraz sübvansiyon uygulamalarında değişiklikler, nihai kullanıcı tarifelerinde ani artışlara neden olabiliyor. VaasaETT uzmanları farklı ülkelerdeki çapraz sübvansiyon uygulamalarının fiyat farklılıklarını derinleştirdiğini vurguluyor.

Enerji karışımı ve üretim maliyetleri: Elektrik üretimindeki kaynak dağılımı (doğalgaz, kömür, hidro, yenilenebilirler, nükleer) maliyet profillerini belirliyor. İthal gazdan üretim payı yüksekse, gaz fiyatları yükseldiğinde elektrik fiyatları da baskılanıyor; Türkiye’nin üretim karması ve ithal yakıt bağımlılığı bu açıdan önem taşıyor.

Mevsimsellik ve stok/depolama düzeyleri: Soğuk geçen kış beklentileri ısınma talebini artırıyor; depolama seviyeleri düşük olan ülkelerde spot talepten kaynaklanan baskılar fiyatları yukarı itiyor. Depolama ve altyapı kapasitesi ülkeler arası kırılganlık farklarını büyütüyor.

Talep artışı ve ekonomik canlanma: Enerji yoğun sektörlerde üretimin canlanması ve hane halklarında ısınma talebinin yükselmesi fiyatlar üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturuyor.

Bu faktörler birbirini güçlendirerek Türkiye’de tüketiciye yansıyan yüksek artış oranlarını tetikledi; özellikle kur etkisi ve ithal gaz maliyetlerinin TL’ye dönüşümü önemli rol oynadı.

Avrupa bağlamında anormallikler ve karşılaştırmalar

Eurostat verileri, satın alma gücüne göre düzeltildiğinde ülkeler arası farkın daraldığını gösterse de nominal uçlar korunuyor: Almanya elektrikte 100 kWh başına 38,4 euro ile en pahalı olurken, Türkiye gibi ülkeler 10 euro’nun altında kalan nominal seviyelerle hala ayrışıyor. Doğal gazda ise İsveç 21,3 euro ile listenin zirvesinde; Türkiye ve Gürcistan ise 2–2,1 euro bandıyla en düşükler arasında yer alıyor. Bu nominal düşük seviyelere rağmen yüksek artış oranları, tüketicilerin bütçesinde sarsıcı etki yaratabiliyor.

Ayrıca bazı AB ülkelerinde fiyatlarda düşüşler de kaydedildi: Slovenya, Avusturya ve Çekya gibi ülkelerde doğal gaz fiyatları yüzde 10’un üzerinde geriledi. Bu tür zıt hareketler, ulusal politika farklılıklarının, kontrat yapılarının ve depolama stratejilerinin önemini tekrar hatırlatıyor.

Sonuç ve politika çıkarımları

2024–2025 döneminde enerji piyasalarının en net mesajı, “dayanıklılık ve yerelleştirilmiş etkiye hazırlık” oldu. Türkiye özelinde görülen hızlı fiyat artışları şu politika önceliklerini gündeme getiriyor:

Kur ve enerji maliyetleri arasındaki kırılganlığı azaltacak önlemler: İthal yakıta bağımlılığı azaltmak için yerli üretim ve yenilenebilir yatırımlarını hızlandırmak, uzun dönemli sabit fiyatlı tedarik anlaşmaları yapmak ve akıllı kur risk yönetimi mekanizmaları oluşturmak fayda sağlayabilir.

Sosyal koruma ve hedefli destek mekanizmaları: Özellikle düşük gelirli hane halkları için fiyat şoklarına karşı hedefli destek paketleri veya tarife esneklikleri düşünülebilir; aksi halde enerji yoksulluğu riski artar.

Depolama ve altyapı yatırımları: Gaz depolama kapasitesinin artırılması ve Avrupa bağlantılarının güçlendirilmesi, spot dalgalanmalarına karşı tampon görevi görebilir.

Enerji verimliliği ve talep yönetimi: Kısa vadede talep yönetimi (ör. ısı yalıtımı, verimli ısıtıcılar) hane halkı faturalarını azaltabilir; uzun vadede ise enerji yoğun sektörlerde verimlilik artışı maliyet baskısını hafifletir.

Şeffaf tarife yapıları ve düzenleyici öngörülebilirlik: Tüketicilerin beklenmedik zamlarla karşılaşmasını azaltacak düzenleyici şeffaflık ve öngörülebilir tarife mekanizmaları önem taşıyor.

Özetle, Türkiye’nin 2024–2025 dönemindeki yüksek fiyat artışları tek başına bir “fiyat seviyesi” sorunu değil; aynı zamanda döviz, arz güvenliği, düzenleme ve tüketici koruması alanlarında eş zamanlı politika adımları gerektiren çok boyutlu bir meydan okumayı işaret ediyor. Avrupa’yı sarsan enerji dönüşümü ve piyasalaşma süreçleri, ulusal düzeyde alınacak stratejik kararlarla daha az sancılı bir hale getirilebilir — aksi takdirde hane halkı bütçeleri ve gelir dağılımı üzerinde uzun süreli olumsuz etkiler kalıcılaşabilir.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist-Yazar

Zaferozcivan59@gmail.com