FİNANSAL DERİNLİK EKSİKLİĞİ

Ekonomik büyümenin temel dinamiklerinden biri, finansal sistemin etkinliğidir. Sermayenin doğru kanallara akması, üretken yatırımların desteklenmesi ve riskin dengelenmesi açısından güçlü bir finansal yapı hayati önem taşır. Ancak birçok gelişmekte olan ekonomide olduğu gibi Türkiye’de de “finansal derinlik eksikliği” kavramı giderek daha fazla tartışılır hale geliyor. Bu kavram, basit bir şekilde ifade etmek gerekirse, ekonomideki finansal araçların, kurumların ve piyasaların toplam büyüklüğünün, ülkenin genel ekonomik potansiyeline oranla yetersiz kalması anlamına geliyor.

Finansal derinlik, bir ülkenin bankacılık sistemi, sermaye piyasaları, sigortacılık sektörü ve alternatif finansman kanallarının ne kadar gelişmiş olduğunu ölçer. Bu alanların yeterince gelişmemesi hem hane halkı hem de işletmeler açısından kaynaklara erişimi zorlaştırır. Sonuçta yatırımlar azalır, üretim sınırlanır ve uzun vadeli ekonomik büyüme yavaşlar. Türkiye özelinde bakıldığında, finansal derinlik eksikliğinin sadece ekonomik değil, yapısal ve kurumsal bir mesele olduğu da görülüyor.

Banka Ağırlıklı Sistem ve Sermaye Piyasasının Zayıflığı

Türkiye’nin finansal yapısı büyük oranda banka merkezlidir. Kredilerin milli gelire oranı son yıllarda artış göstermiş olsa da bu oranın hâlâ gelişmiş ekonomilerin oldukça gerisinde olduğu görülmektedir. Sermaye piyasalarının ekonomiye katkısı sınırlıdır; şirketler finansman sağlamak için çoğunlukla banka kredilerine yönelmekte, halka arz ya da tahvil ihracı gibi alternatifleri tercih etmemektedir. Bu durum hem şirketlerin finansal bağımsızlığını azaltmakta hem de ekonomideki riskin belirli kurumlarda yoğunlaşmasına neden olmaktadır.

Borsa İstanbul’un toplam piyasa değerinin milli gelire oranı, gelişmiş ekonomilerdeki benzer oranlara kıyasla oldukça düşüktür. Ayrıca, borsadaki işlem hacminin önemli bir kısmı kısa vadeli spekülatif işlemlerden oluşmaktadır. Bu da sermaye piyasasının gerçek anlamda bir “yatırım finansmanı aracı” haline gelmesini engellemektedir.

Finansal Okuryazarlık ve Güven Sorunu

Finansal derinliğin düşük olmasının arkasında sadece kurumların zayıflığı değil, aynı zamanda toplumun finansal davranış kalıpları da yatıyor. Türkiye’de tasarruf oranları yıllardır düşük seyretmektedir. Hane halkı gelirlerinin büyük kısmı tüketime ayrılırken, birikimler genellikle mevduat, döviz veya altın gibi geleneksel araçlarda değerlendirilmektedir. Bu durum, sermaye piyasalarının tabana yayılmasını engelleyen temel faktörlerden biridir.

Bunun bir diğer nedeni ise finansal güven eksikliğidir. Ekonomik dalgalanmalar, enflasyon baskısı ve geçmişte yaşanan krizler, yatırımcıların risk algısını kalıcı biçimde etkilemiştir. İnsanlar, paralarını uzun vadeli yatırımlarda değerlendirmek yerine kısa vadede likidite sağlayan araçlarda tutmayı tercih etmektedir. Bu davranış kalıbı, finansal sistemin derinleşmesinin önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır.

KOBİ’lerin Finansmana Erişim Güçlüğü

Finansal derinlik eksikliğinin en görünür etkilerinden biri, KOBİ’lerin finansmana erişim sorunudur. Türkiye ekonomisinin bel kemiğini oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler, genellikle teminat yetersizliği veya yüksek faiz oranları nedeniyle krediye ulaşmakta zorluk çeker. Sermaye piyasalarından yararlanma imkanları da sınırlıdır; çünkü bu piyasalara giriş maliyetleri yüksektir ve gerekli kurumsal altyapı birçok KOBİ için uygun değildir.

Sonuçta KOBİ’ler, büyüme potansiyellerini tam olarak kullanamaz hale gelir. Yenilikçi girişimler finansman bulamaz, üretim kapasitesi sınırlanır ve ihracat potansiyeli daralır. Oysa gelişmiş ekonomilerde, finansal sistemin derinliği sayesinde bu tür işletmeler kolayca farklı finansman kanallarına erişebilmekte, risk sermayesi veya kitle fonlaması gibi araçlardan yararlanabilmektedir.

Politika Düzeyinde Ne Yapılabilir?

Finansal derinliğin artırılması, uzun soluklu ve çok boyutlu bir reform sürecini gerektirir. Öncelikle sermaye piyasalarının daha cazip hale getirilmesi için güven ortamının güçlendirilmesi, düzenleyici çerçevenin sadeleştirilmesi ve yatırımcı haklarının daha etkin korunması gerekir. Bunun yanı sıra, alternatif finansman araçlarının çeşitlendirilmesi de önemlidir. Girişim sermayesi fonları, yeşil tahviller, katılım finansı ve dijital bankacılık gibi alanlar, ekonomiye yeni kaynak kanalları yaratabilir.

Finansal okuryazarlığın artırılması da stratejik bir adımdır. Bireylerin ve işletmelerin finansal araçları tanıması, riskleri anlaması ve bilinçli yatırım kararları alabilmesi, uzun vadede finansal sistemin sağlamlığını güçlendirir. Eğitim müfredatına finansal okuryazarlığın dahil edilmesi, kamu bilgilendirme kampanyalarının artırılması ve dijital platformlar üzerinden erişilebilir finansal rehberlik hizmetlerinin sunulması bu açıdan önemli olacaktır.

Ayrıca, dijitalleşme süreci finansal derinliği artırmak için bir fırsat sunmaktadır. Fintek girişimleri, geleneksel bankacılığın ulaşamadığı kesimlere hizmet sağlayarak finansal kapsayıcılığı genişletebilir. Dijital cüzdanlar, mikro krediler ve blockchain tabanlı ödeme sistemleri, özellikle genç nüfus ve kırsal bölgeler için finansal sisteme erişimi kolaylaştırabilir.

Sonuç: Büyümenin Anahtarı Derinlikte Saklı

Finansal derinlik eksikliği, görünüşte teknik bir mesele gibi dursa da aslında bir ülkenin ekonomik geleceğini şekillendiren temel unsurlardan biridir. Yetersiz finansal altyapı, sermayenin verimli kullanılmasını engellerken, büyümenin kalitesini ve sürdürülebilirliğini de zayıflatır. Türkiye’nin küresel ekonomide rekabet gücünü artırabilmesi, sadece üretim ve ihracat kapasitesine değil, aynı zamanda sermayenin doğru yerde, doğru zamanda ve doğru araçlarla yönlendirilmesine bağlıdır.

Ekonomik reformların başarısı, finansal sistemin derinleşmesiyle doğrudan ilişkilidir. Daha rekabetçi, daha kapsayıcı ve daha şeffaf bir finansal yapı, Türkiye’nin uzun vadeli büyüme hedeflerine ulaşmasında en güçlü dayanaklardan biri olacaktır. Bugün atılacak adımlar, yarının daha dirençli ve üretken ekonomisinin temellerini oluşturacaktır.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist-Yazar

Zaferozcivan59@gmail.com